İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu'nun Gazze'deki insanî durumu belirlemenin yanı sıra siyasi bir araç haline getirdiği açıklamalar, bölgede yaşanan insani krizin boyutlarını sorgulattı. "Gazze'de kimse açlıktan ölmüyor" ifadesi, birçok insan hakları savunucusu ve bölge halkı tarafından büyük bir tepkiyle karşılandı. Peki gerçekten böyle mi? Bu makalede, Netanyahu’nun sözlerinin arka planını, mevcut durumu ve tanıkların ifadeleriyle desteklenen gerçeği inceleyeceğiz.
Gazze, son yıllarda yapılan militarize çatışmalar, abluka ve ekonomik zorluklar sonucu derin bir insani krizin pençesinde. Birleşmiş Milletler'in (BM) 2023 yılına ilişkin raporlarına göre, Gazze’de 1,9 milyon insan temel gıda maddelerine erişim konusunda zorluklar yaşıyor. Özellikle çocukların beslenme yetersizliği yaşadığı, tedavi edilmeyen hastalıklar ve sanitasyon sorunları sebebiyle yaşam koşullarının her geçen gün kötüleştiği vurgulanıyor. Birçok birey, çok düşük gelir seviyeleri nedeniyle gıda güvencesinden yoksun kalmakta. Bu noktada, Netanyahu’nun sözleri, gözlemlenen bu somut verilerle çelişiyor.
Öte yandan, bölgedeki insani durum üzerine çalışan çeşitli STK’lar ve yerel birimler, Gazzeli kadınlar ve çocukların yarı aç ve açlık sınırında yaşadığını belirtiyor. Gazze Sağlık Bakanlığı'nın verilerine göre, son iki yıl içerisinde o kadar çok hasta tedavi edilmeden hayatını kaybetti ki, nüfus artış hızının anormal şekilde düştüğü gözlemlenmekte. Tüm bu veriler, Netanyahu’nun iddialarına karşı çıkan çarpıcı gerçekler olarak ön plana çıkıyor.
Bölgedeki durum hakkında tanıklık yapan Gazze halkı, yaşadıkları zorlukları gözler önüne seren çarpıcı hikâyeler paylaşıyor. 35 yaşındaki Fatma, iki çocuk annesi ve ailesinin yaşadığı gıda yetersizliği nedeniyle sürekli bir endişe içinde olduğunu ifade ediyor. "Bazen bir gün, bazen bir hafta ne yiyeceğimizi düşünmeden geçiremiyoruz. Çocuklarımın karınları açken, onları görmek yüreğimi parçalıyor," diyor. Bunun yanı sıra, Gazze’nin çeşitli bölgelerinde yemek kuponları dağıtan STK’ların, yardımda bulunduğu insan sayısının her geçen gün arttığına dikkat çekiliyor.
Diğer bir tanık olan Ali ise, iki yıllık bir süre zarfında temel ihtiyaçlarını karşılayamadığı için hasta olan babasıyla birlikte yaşadıkları dramı aktarıyor. "Babamın tedaviye ihtiyacı var, ama hastanelerde yer yok. Paraya da ihtiyaç var, ama biz iş bulamıyoruz," diyerek içinde bulundukları zor durumu özetliyor. Bu tip hikâyeler, yerel halkın yaşadığı açlık ve yoksulluğun gerçek yüzünü ortaya koyuyor.
Netanyahu'nun iddiaları karşısında bu tanıklıklar, Gazze'de açlık ve yetersiz beslenmenin gerçek boyutlarını gözler önüne seriyor. Uluslararası toplumun dikkatini çekmek ve bu trajik duruma müdahale etmek adına daha fazla adım atması gerekliliği ortaya çıkıyor. Bu bağlamda, insani yardım kuruluşları ve hükümetlerin Gazze'deki sağlık ve gıda güvenliğine daha fazla destek sağlaması gerektiği açık. Ayrıca, Netanyahu’nun söylemleriyle gerçeği yansıtmayan açıklamalarının halk arasında nasıl bir tezat oluşturduğu, bölgenin siyasi ikliminde de tartışma yaratıyor.
Sonuç olarak, Netanyahu'nun "Gazze’de kimse açlıktan ölmüyor" sözü, insani gerçeklerle örtüşmemekle kalmıyor, ayrıca bölgedeki krizin daha fazla görünür olmasına engel teşkil eden bir engele dönüşüyor. Gazze halkının sesi, uluslararası toplumun duyduğu her örneği etkileyen acı gerçeği temsil ediyor. İnsani krizle başa çıkabilmek ve bölgedeki tüm bireylerin temel ihtiyaçlarının karşılanması adına gerekli önlemler ivedilikle alınmalıdır. Bu noktada, Gazze'nin sesi olan bireylerin hikayeleri, yardım çağrılarının ardındaki dramı daha net bir şekilde ortaya koymaktadır.